Yargılanmamış katliamın 40. yılı

0
292

Tam 40 yıl önce bugün, Maraş’taki Çiçek Sineması’nda ‘Zeynel ile Veysel’ filminin tanıtımı yapılırken son dakika ‘gelen bir istek’ üzerine ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ filmi yansıdı perdeye. Kırım Türkleri’nin Rusya’ya karşı mücadelesini anlatan bu milliyetçi filmde bol bol komünizme sövülüyor ve film üzerinden dönemin solcularına mesaj veriliyordu.

Filmin gösterimi esnasında bir ses bombası patlatıldı. Bombanın tesiriyle değil belki ama ardından yaşananlar, döneme adını kanla yazdı. Fotoğrafa biraz daha geniş baktığımızda, Maraş 1978’e gelene dek çok şey yaşanmıştı. Haziran ’77 seçimleriyle birlikte Ecevit liderliğindeki CHP kazanan taraf olmuş, giderek tırmandırılan sağ-sol çatışmalarında sağcılar kaybetmiş olmanın öfkesiyle saldırıya geçmişti.

KATLİAMA ADIM ADIM

İlk haber, Erzurum Üniversitesi’nden geldi. Doç. Dr. Orhan Yavuz, sağcılar tarafından kaçırılıp 8 yerinden bıçaklanarak, bir fidanlıkta ölüme terk edilmişti. Yavuz’un ölüm haberi henüz sindirilememişti ki, Ankara’da afiş asan bir genç ve Fatsa Halkevi Başkanı da katledildi. Ardından Ankara’da bir çatışmada 5 solcu genç daha. Sayıları her geçen gün artıyor, gazetelerin manşetleri, her yeni gün bir başka ölüm haberiyle gerilimi tırmandırıyordu. Haberler birbirini izledi; Ankara’da üç kahve, Kilis’te öğretmenler lokali tarandı. İstanbul Üniversitesi’nde 44 öğrenci atılan bombayla ağır yaralandı.

Ülkücü gençlerin ‘dinmeyen öfkesi’ne dönemin MHP lideri Alparslan Türkeş de destek veriyordu. “Bu hükümet mutlaka gidecektir!”, “Bu sadece ikaz!” dediğinde, avuçları patlarcasına alkışlayanlar, gelecekteki katliamların da fitilini ateşlemiş oldu.

Manşetlerin günü geceyi bulmuyordu ki, bir başka ölüm haberi gelmesin. Bu kez de Ankara’da 7 kişi birden kurşuna dizilmiş halde bulundu. Yine Ankara’da belediye otobüsü taranmış, 20’den fazla kişi yaralanmış, 2 kişi ise hayatını kaybetmişti. Belediye başkanlarına, valilere, bombalı paketlerin biri geliyor, biri gidiyordu.

Amaç askeri bir rejime zemin hazırlamaktı. Bunun en iyi yolu da iç savaştı ve oraya doğru yürüyorlardı. Darbenin ilan edileceği günü iple çeken sağcılar, özellikle Alevi-Sünni çatışmalarının gerilimi tırmandıracağı şehirlerde, gövde gösterisi yapıyor ve korku salıyordu. Elazığ, Erzincan, Maraş, Malatya, Sivas, bu beş ilde özellikle pompalanan Alevi-Sünni kavgası, sağ-sol çatışmalarında tarafları keskin bir biçimde ayırıyor, kutuplaştırıyor ve düşmanlaştırıyordu.

Kürdistan’ın asimilasyona uğramış, devlet eliyle demografik yapısı değiştirilmiş şehirleri başta olmak üzere daha çok Sünnilik üzerinden bir örgütlenme sağlanmış, Kürt-Türk kavgasına zemin hazırlanmıştı. Neredeyse Kürt olduğunu söylemek, Müslümanlığa halel getireceği düşüncesiyle baskılanmış, büyükşehirlerdeki Kürt Sünniler ise Alevilere karşı düşmanlığa ya da Türkleştirilmeye zorlanmıştı.

19 ARALIK’TA PATLAYAN BOMBA

Hükümeti yıkmak için askeri darbe ilan edilebilmesini gerektiren her tür ‘oyunbozanlık’ yapılmıştı. Her gün 3’er 5’er gelen ölüm haberleri birilerine yetmedi ki, daha büyük bir katliam için düğmeye basıldı.

19 Aralık akşamı, Maraş’ın ünlü Çiçek Sineması’nda günler evvelinden ilan edilmesine rağmen son dakika film değiştirildi ve dönemin milliyetçilik pompalayan ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ filmine yer verildi. Ülkücü gençliğin tekmili birden film izlediği esnada, tahribi düşük bir ses bombası patlatıldı. Sinemayı birbirine katan kalabalığın dışarı çıkıp, “Solcular sinemayı bombaladı” diye bağırmasının ardından kısa sürede tüm şehre haber yayıldı. Sokaklara çıkan kalabalık, tekbirler getiriyor, “Alevileri istemiyoruz” diyor, halkı galeyana getirmeye çalışıyordu. Çevre ilçelerden getirilen Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) üyeleriyle sayıları daha da artan faşistler, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” nidalarıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin il binasına saldırdı.

Siyaset sahnesinde sonrasından isimlerini çok duyacağımız ÜGD Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve Başkan Yardımcısı Mustafa Kanlıdere, saldırıların başını çekerken, sinemada bombayı patlatan ise Ökkeş Kenger’di.

‘ALEVİLERİ ÖLDÜRÜN’ VAAZI VERİLDİ

Her zamanki gibi bir ayaklanma diye düşünenler yanıldı. Maraş üzerinde plan kuranlar, tarihe geçecek bir katliamın fermanını yayınlamışlardı. Kentte gerginlik dinmeden bir başka haber geldi, 20 Aralık akşamı; Alevilerin yaşadığı bir kıraathanede bomba patladı. Onlarca yaralı, korkusundan hastanelere dahi gidemiyordu. Hemen ardından 21 Aralık’ta, 2 öğretmen öldürüldü.

Öğretmenlerin cenazesinde yaşananlar, sonraki yıllarda yaşanacak şiddetin de habercisiydi. Cenazelerin kaldırılacağı Bağlarbaşı Camisi İmamı Mustafa Yıldız, şu vaazı vermişti; “Oruç tutmak namaz kılmakla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni imansızları temizleyeceğiz.”

Vaazdan dağılan halk, “Alevilerin namazı kılınmaz” diyerek, cenazeye ve katılanlara saldırdı. Gazını alamayan faşist güruh, kente yürüyerek Alevilere ait iş yerlerini yerle bir etti. O gün çatışmalarda 3 kişi daha hayatını kaybetti.

BÜYÜK KATLİAM BAŞLADI

Ertesi gün, silahlandırılmış halde sokaklara çıkan faşistler “Aleviler saldıracak” diyerek herkese “silahlanın” mesajı veriyordu. Mesaj vermeleriyle de kalmadı, Sünni mahalleler kitlesel biçimde silahlandırıldı. İşte o andan itibaren büyük katliam başladı. Kominist, solcu, Alevi, dinsiz, Allahsız ağızlarına geldiği gibi, bahanesiz, nedensiz, saldırıya başladılar. Yakıp yıkıyorlar, önlerine geleni öldürüyorlardı.

Emniyet ise sokağa çıkma yasağı ilanına en başta uyan, uyuyan kurum oldu. Ankara’dan ne bir askeri yardım geliyordu ne de konu gündeme yansıyordu. Kamyonlara doluşarak gelen Ülkücüler dışında, kente ayak basan yoktu.

Yenimahalle, Serintepe, Mağaralı, Karamaraş, Yörükselim başta olmak üzere kente bağlı tüm Alevi mahallelerine dört koldan saldıran faşistler, önce evlerin kapılarına çarpı işaretleri attı, ardından evleri taradı, bombaladı, ateşe verdi ve yanmalarını izledi. Yaralılar yardım gelmediği için olduğu yerde can verdi, hastanelere gitmeye çalışanlara yaylım ateşi açıldı, cenazeler taşınamadı. Kadın, çocuk, genç, yaşlı, hamile, hasta diye düşünmeden tek tek ölüme terk edildiler. Tüm bunlar yaşanırken, avuçlarını ovuşturanlar, darbe ilan edilmesi için gün sayıyordu.

Resmi rakamlara göre, Maraş Katliamı’nda tam 111 kişi hayatını kaybetti. Resmi olmayan kaynaklar ise 500’e yakın bir rakamın mümkün olduğunu, 111 rakamının doğru olmadığını ileri sürdü. 200’den fazla ev, 70’e yakın işyeri harap edilmişti. Tarih 26 Aralık’ı gösterdiğinde, kentte tek bir Alevi kalmamıştı. Sağ kalabilenler de kaçarak şehri terk etmişti.

Türk medyasına yansıyan ise bir sağ-sol çatışması şeklindeydi. Toplumda karşılıklı bir çatışma ile eylemcilerin hayatını kaybettiği tablosu çizen ırkçı medya, olayda hayatını kaybeden sivilleri yok sayıyordu. Türkiye’nin bir iç savaşa sürüklendiği mesajını veren dünya medyası ise birbirine karışmış bir Ortadoğu tablosu çiziyordu.

DEVLET NEYİ GİZLEDİ?

12 Eylül Darbesi’nin en büyük tetikleyicisi olarak kabul edilen Maraş Katliamı’nın ardından nihayetinde sıkıyönetim arzusu yerini bulmuş, 13 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Yine de hükümet yıkılsın isteğiyle şehirleri, hayatları yakıp yıkan MHP, mevcut durumdan memnun değildi. Siyasi ortam ne MHP’nin işine gelecek bir ortaklığa elverişliydi ne de istedikleri gibi bir ittifak kurabilmeye. Olan, katledilip gidenlere olmuştu.

Maraş Katliamı’nın davası 1991’e dek sürdü. 800’den fazla insan yargılandı. Katliamın en bilinir sanığı Ökkeş Kenger (daha sonra soyadını Şendiller olarak değiştirdi) bir mahalle kavgasına karışmışçasına sırtı sıvazlanarak yargılandı ve beraat etti.  Siyasi hayata atılması mükafatı ise geciktirilmedi. 1991’de dönemin Refah Partisi’nden Kahramanmaraş Milletvekili seçildi. Maraş’ı temsil etti. Kendisi her zaman katliamın maşası, kiralık katili olarak anıldı. Yol arkadaşları ise iktidara yükseldi. Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli… Bu isimlerin katliamın yaşandığı günlerde Maraş kent içinde olduklarının saptandığı belgeler basına yansıyınca, dava dosyası gizlendi. Terörle Mücadele Yasası kapsamında, dava kapatıldı.

1991’de dava dosyasının kapatılmasından gücüne alan devlet yapısı, çok geçmeden sadece 2 yıl sonra 2 Temmuz 1993’te bu kez Sivas’ta, Alevi düşmanlığını bir kez daha sahneye koydu.

Tarihin tekerrür etmesi gösterdi ki, Maraş Katliamı adil bir şekilde yargılansaydı Sivas’ta onlarca insan yitip gitmeyecekti.

ANF

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz