“Üçüncü Gurbet” belgesel filminin yönetmeni Mediha Güzelgün, Maraş Katliamı tanığı kadınların anlatımlarına ve kuşaklar arasındaki etkilerine ışık tutuyor. Güzelgün, “Amacım katliamda yaşananları ve aradan geçen 45 yıla rağmen kapanmayan yaraları hatırlatmak ve bunları asla unutturmamak. Ağır ve zor bir işti. Ama yapılması ve aktarılması gerekiyordu” dedi.
19 Aralık 1978’de Maraş’ta Alevilere yönelik günlerce süren katliamda yüzlerce kişi işkenceye uğradı, katledildi. 100’ün üzerinde kişi yaralandı, Alevilerin evleri ve işyerleri yakıldı. Bu katliam, geride kalanlarda büyük acı ve travmalara neden oldu. Tüm bu yaşananları, yarattığı psikolojik tahribatı unutturmamak adına, ailesi de Maraş Katliamı tanığı olan Mediha Güzelgün tarafından Üçüncü Gurbet isimli belgesel film çekildi.
Güzelgün, Maraş katliamını yaşayan kadınların travmalarını kayıt altına almak amacıyla Maraş’ta yaşayan ve Maraş’tan göç etmiş kadınların izini süren Üçüncü Gurbet ile ilgili ‘ya konuştu.
“YAŞANANLARIN UNUTULMAMASINI İSTEDİM”
Yapımına 2021 yılında başlanan belgesel filmde 14 kadının tanıklığı yer alıyor. Yalnızca kadınlara yer vermesinin sebebini anlatan Mediha Güzelgün, “Kadınların şahitliği benim için daha kıymetli. Çünkü kadınlar daha detaycı, dobra bakabiliyorlar ve hafızaları daha diri” dedi.
Çocukluğundan bu yana katliamda yaşananları dinleyerek büyüyen Güzelgün, “Annem ve akrabalarımın sohbetlerinde konu katliama geliyordu, ‘Bir kamera olsa da bizi çekse’ diyorlardı hep. Daha küçükken bunu dert edindim, kayda almayı çok istedim. Unutulup gitmemesi için bu belgeseli çekmeye karar verdim. Bir diğer amacım da travmanın çevre etkisini incelemekti. Belgesel sürecinde en çok acıyı çekenlerin, tahammül edemeyen ve affedemeyenlerin daha uzağa, yurtdışına gittiklerini gördüm” diye konuştu.
“PSİKOLOJİK OLARAK ÇOK AĞIR AMA YAPILMASI GEREKEN BİR İŞTİ”
Güzelgün, belgesel çekim sürecinin psikolojik olarak çok ağır olduğunu ifade ederek, hem anlatanların hem ekiptekilerin sık sık ağladığını ve yaşanan acıların tekrar gün yüzüne çıktığını dile getirdi.
Güzelgün şunları anlattı:
“Belgeseli çekerken çok ağladım. Aradan geçen 45 yıla rağmen onlar da anlatınca ağlıyorlardı. Ekipteki arkadaşlar da ağlayıp ‘bu kadarı nasıl olur’ diye inanamadılar duyduklarına. Dışarıya çıkıp hava almaya ihtiyaç duyuyorduk. Altyazıyı hazırlayan arkadaş arayıp konunun çok ağır geldiğini, altından kalkamayacağını söyleyip ağladı, karşılıklı ağladık. Unutulmaması, affedilmemesi, kabul edilmemesi ve 45 yıl sonra bile ilk günkü gibi ağlamak çok acı. Ağır ve zor bir işti. Ama yapılması ve aktarılması gerekiyordu.
Amacım çok fazla festivale göndermek, çok fazla izleyici ile buluşturup bu katliamı unutturmamak. Belgeseldeki kadınlardan biri ‘Acılar yarıştırılmaz ama medyada Sivas Katliamı’nı çok fazla görüyoruz. Onlar sanatçılar diye mi bu kadar gösteriliyor, biz de halktık, orada yaşayan insanlardık. Bu çok zoruma gidiyor, bizden neden medya hiç bahsetmiyor’ demeleri beni çok etkiledi. Bu nedenle cemevlerinde, derneklerde, festivallerde gösterimini sağlamak adına elimden geleni yapacağım.”
“KATLİAMLARIN DURMASI GEREK”
Mediha Güzelgün, savaş ve katliam ortamında en çok kadınların ve çocukların etkinlendiğine vurgu yaparak, “Yaraların sarılmadığı, faillerin cezalandırılmadığı bir ülkedeyiz. Bu yüzden affetmenin de zor olduğunu söylediler. Bu tür olaylardan en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Kadınlar zaten bunu çocuklarına aktarıyorlar, kuşaklar boyu devam ediyor. Çocuklar da bundan etkilenerek büyüyorlar. Bu tür katliamların, zorbalıkların cezalandırılması ve durdurulması gerekiyor. Cezasızlık insanda daha çok kin, nefret ve öfke duygusunu oluşturuyor. Bunun bir şekilde çözülmesi lazım” dedi.
Fatoş SARIKAYA/ MERSİN