Temelli: Önceliğimiz faşizmi yıkmak olmalı

0
66

Emek ve Özgürlük İttifakı, ilkelerini açıkladıktan sonra diğer ittifaklardan ayrılan en büyük özelliklerinin sadece seçimlere yönelik bir mücadele hattı örmediklerini vurguladı. HDP Van Milletvekili Sezai Temelli de bu minvalde seçimlerin de önemli olduğunu ama asıl olanın ise savaşa, şiddete ve sürdürülen siyasete karşı topyekûn bir cepheyi oluşturmak olduğunu yineledi.

Temelli’nin bir diğer vurgusu ise Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda yürüttüğü savaş politikasından vazgeçmesi gerektiği. Bu çerçevede de tüm ittifak bileşenlerinin faşizm karşısında net bir tavır aldığının da altını çiziyor.

Talan ve sömürüye karşı da Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önemini vurgulayan Sezai Temelli, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Emek ve Özgürlük İttifakı yol haritasını kamuoyuyla paylaştı. Türkiye’de farklı ittifaklar var elbette. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı, açıklanan program dâhilinde de düşündüğümüzde diğerlerinden ayıran nedir?

HDP olarak biz çok uzun süredir Türkiye’ye çok önemli bir seçenek sunuyoruz. Türkiye’nin bugün içine sıkıştığı siyasi açmazı aşabilmesi adına yeni bir anlayışa ihtiyacı olduğunu uzun süredir dile getiriyoruz. Buna “üçüncü yol” diyoruz. Bunun inşasına ve mücadele programına yönelik de adımlar atıyoruz. Seçim sathına girildiğinden bu yana Türkiye, Cumhur ve Millet İttifakı’na mecbur kılınmaya çalışılıyor.

Unutmamak gerekir ki, bu iki ittifakın birbirine rakip olarak görünmesinin arkasında aslında ortaklaştıkları önemli bir konu var. O da Kürt meselesine yaklaşımları. Bu meseleye dair bir çözüm programlarının olmaması. Tabii bu meseleye dair bir çözüm programlarının olmaması demek aynı zamanda Türkiye’de demokrasi meselesine dair de bir programların olmaması demek. İnsan hakları konusunda da bir programlarının olmaması anlamını taşıyor. Yani bu geniş çerçeveden baktığınızda Türkiye’nin aslında HDP’nin öncülüğünde dile getirilen siyasete, tarihinde hiç olmadığı kadar büyük ihtiyaç duyduğu bir dönemi yaşıyoruz. Biz bu anlayışla yola çıktık ve demokrasi ittifakı dediğimiz çalışmaları genişleterek, toplumsallaştırarak bugüne kadar sürdüre geldik.

Şimdi bunun artık örgütlenmesi ve yapılanması zamanı. Tabii bu demokrasi ittifakı dediğimiz şey, bütün toplumla ve dinamikleriyle özdeş bir anlayışı bize anlatıyor. Bunun altında da bir sürü ittifak alanı, bir sürü ittifak öbeği yapısı söz konusu. Emek ve Özgürlük İttifakı da bunun önemli bir parçası. Hatta bu anlamda ilk yola çıkan yapılardan biri de bu oldu diyebiliriz. Öte yandan çok yakında Kürdi partilerle de oluşturulacak bir ittifakın hayata geçirilmesi söz konusu. Ayrıca inanç ve özgürlük alanında da ittifak çalışmaları çok boyutlu olarak sürüyor. Emek alanında yine sadece sosyalist partilerle sınırlı olmayan çalışmalar söz konusu. Kadın mücadelesi anlamında da zaten sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada çok önemli yol kat etmiş bir mücadele hattı var. Yani Türkiye’de siyasetin sıkıştığı bu ikili kutba bir alternatif oluşturarak farkını ortaya koyuyor Emek ve Özgürlük İttifakı.

Sizin de dediğiniz gibi seçim sathına girildi ama asıl olarak seçim için alanlara gidildiğinde AKP’nin var olan baskı ortamını, zor aygıtlarını seferber ederek daha da ağırlaştıracağı, onların kendi sözlerinden de anlaşılıyor. Bu anlamda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın mücadele dinamikleri nasıl şekillenecek?

Hem 7 Haziran’da hem 31 Mart’ta ve onun dışında 2017 referandumunu düşündüğümüzde aslında iktidarın seçim dönemlerinde nasıl bir taktik izlediğini çok iyi biliyoruz. Her şeyden önce olabildiğince tüm toplumu terörize ediyor, ayrıştırıyor, ayrımcılığı ve nefret söylemini yoğun şekilde kullanılıyor. Bunu da özellikle partimizi HDP’yi hedef göstererek Kürt düşmanlığı özelinde savaş politikalarını normalleştirerek sürdürüyor. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu, içinde bulunduğu savaş politikalarıdır. Bu politikalardan Türkiye’nin çıkması gerekiyor.

Teknik olarak girmedik ama politik olarak seçim sathı haline girdik ve devletin çöktürme planından bugüne kadar sürdürdüğü o savaş stratejisinin de yoğunlaştığı bir dönemin de içindeyiz. Hem Başûr’da hem de Rojava’da yaşananlar bunu bütün çıplaklığıyla bize gösteriyor. Şimdi seçim sathı haline girdiğimizde savaş politikalarıyla bu meseleleri birlikte düşünemezsek, iktidarın arzuladığı şeyi ya da bugüne kadar sürdüre geldiği o taktiklere de hizmet etmiş oluruz. Çünkü hem 7 Haziran, sonrasında 1 Kasım’a giderken ya da masayı devirdikleri günden bugüne kadar izlemiş oldukları taktik budur. Bu taktiği boşa çıkarmanın yolu, savaş politikalarına karşı güçlü bir muhalefeti ortaya koymaktan geçiyor. Dolayısıyla bugün HDP olarak gerek bizim demokrasi ittifakı çalışmalarımızda, gerekse de bunun bir parçası olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nda Kürt halkını, tüm halkları ve diğer tüm özgürlükçü, demokrasiden yana tavır koymuş partileri bir araya getirmek gibi bir görev duruyor önümüzde.

Tabii savaşa karşı çıkmak Türkiye’de hukuk ve adaletin gerçek anlamda normalleşmesini sağlayacak mekanizmayı kurmak, belki de ilk adımı olarak tecride ve tabii ki her alanda yaratılmış olan sömürü ve talana karşı çıkmaktan geçiyor. Bunu bütünlüklü bir siyasi anlayış içinde ele almadığınız zaman HDP’nin, Millet İttifakı’nın sürüklendiği yere gelme riskine karşı mücadele vermesi önemli bir nokta.

Nedir bu risk?

Türkiye toplumunun geniş bir kesimi, iktidarın bu algı yönetimi nedeniyle savaşa, şiddete ve bu sürdürülen siyasete karşı uzun süre duyarsız kaldı. Şimdi emek ve demokrasi mücadelesi verenlerin, bu ittifak çalışması içinde yer alanların üzerine düşen belki de en önemli sorumluluk, bu duyarsızlığı ortadan kaldırmak, savaşa, sömürüye, talana karşı topyekûn bir cepheyi oluşturmaktan geçiyor. Demokrasi ittifakı dediğimizde aslında bir cephenin oluşması anlamına geliyor.

Aslında geçmiş deneyimlerimizde var, 50 yıllık tarihimize baktığımızda bunun izlerini görebiliriz. Bu antifaşist bir cephedir. Çünkü bugün faşist bir iktidarla karşı karşıyayız. Önceliğimiz faşizmi yıkmak olmalıdır. Bu anlayışla, bu bilinçle hareket ediyoruz ve ittifak anlayışımızı da tam da bu zemine oturtmak istiyoruz. Bunda da önemli bir yol kat ettiğimiz, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın deklere edildiği lansmanda çok net bir şekilde ortaya çıktı. HDP dışında orada olan diğer partiler de, bileşenler de bu konudaki iradeyi koyduğunu açık bir şekilde dile getirdi.

Emek ve Özgürlük İttifakı faşizme, savaşa ve sömürüye karşı ortak mücadeleyle ittifakıdır diyebiliriz. Yani diğer ittifaklar gibi siyasi ve seçim pazarlıkları üzerinden değil, mücadele ortaklaşması olarak bunu okumak, görmek önemli. Dolayısıyla seçimler burada önemli uğrak ama asıl olan o mücadele yolculuğu içinde bu seçimleri düşünmek ve kurgulamaktır.

Öte yandan girilen bu seçim sürecine belki partiniz HDP’nin de kapatılma ile yüz yüze kalması gibi bir durum da söz konusu. Bu da belki seçime giderken AKP’nin kullanacağı taktiklerden biri olabilir. Bu süreçte HDP’nin tutumu ne olacaktır?

Mesele ilk gündeme geldiği andan itibaren bu riski dikkate alarak gerekli çalışmaları yaptık. Dolayısıyla HDP’nin kapatılması zaten bu iktidarın ve anlayışın bütün meşruiyetini yitirmiş olduğunu belki de çaresizliğinin en çıplak şekilde görüldüğü tablodur. Dolayısıyla HDP’yle siyaseten baş edememiş, HDP’nin fikriyatı altında çürüyüp gitmiş bir anlayışın elindeki zoru kullanarak, o faşist anlayışıyla aslında son çırpınışları Kobanê ve kapatma davasıdır. Biz karşımızdaki iktidarın bu anlayışla hareket edeceğini düşünerek bu kapatma davası ilk gündeme geldiği günden itibaren önlemlerimizi aldık. Dolayısıyla şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. HDP’nin kapatılmasının bugünkü iktidara hiçbir katkısı olmayacaktır.

Siyaseten HDP’nin temsil ettiği, mücadelesini verdiği alanda hiçbir boşluk yaşanmayacaktır. Mücadelede bu anlamıyla hiçbir kesinti söz konusu olmayacak. Bu anlayış ve kararlılıkla süreç devam ediyor. HDP’nin kapatılmaması için tabii ki gereken hem hukuki, hem siyasi mücadeleyi de vermeye devam edeceğiz. Çünkü HDP dediğiniz aslında Türkiye’de başka bir siyaset mümkün diyerek siyaseti toplumsallaştırmış, toplumu bizzat siyasetin en önemli parçası haline getirmiş ve belki de bütün dünyaya örnek olmuş bir yapılanmadır. Paradigmamızla, fikriyatımızla ve Türkiye’den Ortadoğu’ya dair ortaya konmuş olan biricik çözüme sahip çıkarak, vermiş olduğumuz mücadeleyi sürdürüyoruz. Her olasılığa karşı da hazırlığımız vardır. Bundan da kimsenin ne şüphesi ne de kaygısı olsun.