Kavala: Bir hasar olup olmadığı normal hayatımı yaşamaya başladığımda anlaşılacak

0
255

“Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ile “siyasal ve askeri casusluk” suçlarından yargılanan ve dört yıldır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala, 26 Kasım Cuma günü görülen son duruşmada da tahliye edilmedi. DW Türkçe’nin duruşma öncesinde yönelttiği soruları yanıtlayan Kavala, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen “çeşitli yöntemlerle tutukluluğunun sürdürülmesinin daha vahim bir hak ihlali yaratmasının” yanı sıra, “AİHM’nin bireysel başvuru hakkını kullanan üye ülkelerin yurttaşlarının özgürlüklerini koruyabilme gücünü de zaafa uğrattığına” dikkat çekiyor. Kavala, Avrupa Konseyi’nin ihlal prosedürünü başlatma uyarısının, AİHM’ye bireysel başvuru mekanizmasının etkin işlerliğini koruması için gerekli olduğu kanaatinde.

DW Türkçe: Tutukluluğunuz dördüncü yılını doldurdu. Cezaevinde geçirdiğiniz sürenin fiziksel ve ruhsal olarak sağlığınız üzerinde ne gibi etkileri oldu, oluyor?

Osman Kavala: Şimdiye kadar ciddi bir sağlık sorunu yaşamadım. Moralim de bozuk değil. Dostlarımdan, beni tanımayanlardan, yurt içinden ve dışından gelen destek mesajları bana güç veriyor. Ruh sağlığımın da yerinde olduğunu ümit ediyorum. Ancak bir hasar olup olmadığı sanırım normal hayatımı yaşamaya başladığımda anlaşılacak.

“Tutuklama süreci sivil topluma uyarı”

Sivil toplum faaliyetleri aracılığıyla casusluk yaptığınız iddiaları var. Size yönelik iddiaların Türkiye’deki sivil topluma gözdağı verme amacı taşıdığını düşünüyor musunuz?

Sadece casusluk suçlaması değil, bütün tutuklama süreci de sivil toplum aktivistlerine yönelik bir uyarı olarak nitelendirilebilir. AİHM kararından sonra tutukluluğumu sürdürmek için bana yöneltilmiş casusluk suçlamasının çarpıcı özelliği, yasalardaki casusluk faaliyeti tanımına bağlı kalmadan kurgulanmış olması. Böyle olunca yasadaki casusluk suçuna uygun bir delil ortaya koyma zorunluluğu da ortadan kalkmış oluyor. Bu nedenden dolayı bu suçlamayı Nazi dönemi uygulamalarına benzetmiştim. İddianamede, Yönetim Kurulu Başkanı olduğum Anadolu Kültür’ün Kürt ve Ermeni yurttaşlarımızın yaşadıkları ile ilgili kültürel çalışmalar gerçekleştirmiş olması, Avrupa’dan vakıflarla yakın işbirliği yapması casusluğa işaret eden olgular olarak anlatılmış. Böyle bir suçlamanın, hukuk normlarına göre hazırlanması gereken iddianamede yer alması, bu iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi ve tutuklama uygulamasına onay verilmesi, kuşkusuz STK’lar için de yeni bir tehdidin ortaya çıktığını gösteriyor.

Avrupa Konseyi, 30 Kasım’a kadar serbest bırakılmamanız halinde Türkiye hakkında yasal süreç başlatma uyarısında bulundu. Bu uyarı hakkındaki görüşünüz nedir?

AİHM’nin tutukluğumda siyasi etkinin rol oynadığı tespitini de içeren ve derhal serbest bırakılmam gerektiğine hükmeden kararının üzerinden iki yıl geçti. Bu karara rağmen çeşitli yöntemlerle tutukluluğumun sürdürülmesi sadece daha vahim bir hak ihlali yaratmakla kalmıyor, AİHM’nin bireysel başvuru hakkını kullanan üye ülkelerin yurttaşlarının özgürlüklerini koruyabilme gücünü de zaafa uğratıyor. Avrupa Konseyi’nin ihlal prosedürünü başlatma uyarısında bulunacak olmasının, bireysel başvuru mekanizmasının güvenliğini ve etkin işlerliğini korumak için de gerekli olduğunu düşünüyorum.

© Deutsche Welle Türkçe

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz