8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, mücadele günü olmalı

0
313

RESUL ERENLER
Kadının, emeğinin görünür kılınması yılda bir kutlanan 8 Martla değil, hayatın ve toplumsal gelişmenin her alanında erkek egemen sisteme karşı mücadeleyi yükseltmekle ancak mümkündür.

Nazım’ın kadınlara, erkeklerin bakışını anlatan bu şiiriyle başlayalım.
*************
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız…
*******
8 Martın Kısa Tarihçesi.

8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar. ABD polisi, kadın işçilere saldırır ve işçilerin fabrikadan dışarı çıkmasına müsade etmez ve yangın çıkar, yada çıkarılır. Kadın işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan çıkıp kaçamamaları sonucunda 120 kadın yanarak ölür. Ve ölen kadınların cenaze törenine binlerce kişi katılarak sisteme karşı öfkesini haykırır.

26-27 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Martın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisi yapar ve öneri oybirliğiyle kabul edilir.
1917 Ekim devriminin önderi ve Sovyetler Birliğinin’nin kurucusu Lenin’in önerisiyle 1921 de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda Adı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilir.
Daha sonra batılı ülkeler başata olmak üzere, sosyalizmin yayılmasından korktukları için bazı ülkelerde 8 Martın anılmasını yasaklanır. Kısacası o günden bugüne 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününün mücadele günü olarak anılır.

*******
İnsanlık tarihi boyunca kadına karşı cinsiyetçi ve ayırımcı yaklaşım anaerkil dönem hariç sürekli olmuştur ve oluyor. 8 Mart dünya emekçi kadınlar günününün kutlandığı günümüzde bile, hala kadınlar birçok ülkede ezilmekte, şiddete maruz kalmakta ve katledilerek yaşamlarına son verilmektedir.

Kadınlar, son yaşadığımız bu yüzyıla kadar insan haklarının bir çoğundan yoksundu. Seçme ve seçilme hakı yoktu kadının. Ancak 20. yüzyılda bir takım haklar elde edebildiler isede, eğitim, eş seçme, boşanma, miras vb konularda negatif bir ayrımcılıkla hep karşı karşıya odular. Özellikle İslamın ve dini gericiliğin hüküm sürdüğü ülkelerde, Dayak, tecavüz ve cinayete kurban giden kadınların sayısı oldukça fazladır. Kadına karşı ayrımcı yaklaşım, bu gibi ülkelerde inançsal bir takım hükümlerle de meşruluk kazandırılarak kadın adeta bir meta-eşya gibi gösterilmektedir.

Kafası bozulduğunda ve istediği bir şey yerine getirilmediğinde bu gibi ülkelerde ve bu anlayıştaki topluluklarda erkeğin, onu-kadını öldürme gerekçesi olabilecek kadar bir çağ dışılıkla karşı karşıya olduğumuzu ne yazıkki söylemek zorundayım.

İslam öncesi Türklerde ve Araplarda hükümdar bile olabiliyordu kadınlar. İslam’la birlikte Kadına şeytan gözüyle bakıldı. Ve erkeğin kadında üstünlüğü tanrının bir emri gibi gösterilerek, kadın değersizleştirildi. Dinlerdeki bu olumsuz inançsal yaklaşım, yukardada bahs etiğim gibi bir meşruluk kazandırılarak ne yazıkki bugünde sürmektedir. İslam öncesi Araplarda kadın hükümdar olabiliyordu. Türklerde de öyleydi. İslamın hakimiyetiyle birlikte bu durum ortada kalktığı gibi, Kadına şeytan gözüyle bakılır oldu ve hayvanla benzeştirildiler.
******
Irkçılık ve faşizm, Kadına yönelik şiddet politikası içerir. Bu faşizm ve ırkçılığın olmazsa olmazı ve karakteristik özelliğidir. Dini gericilik, Faşizm ve ırkçılık kadının toplumdaki yerini ve emeğini görmez, görmezden gelir. Bu gerici ve çağdışı anlayışlara göre kadın, bir meta-eşya değerinde görülür. Özelikle İslami gerici anlayışa göre kadın, insanmı hayvanmı tartışmalarının yapıldığı günümüzde, kadına ve gerçekten kadının topumsal konumu ve yerini savunan erkeklere de büyük görevler düşüyor. Bu gibi çağdışı gerici tartışmalar yapılırken, kadının kurtuluşu toplumsal mücadelede alacağı rol ve bu gerici anlayışa hayatın her alanında karşı koyuşla ancak mümkündür. Kadının, emeğinin görünür kılınması yılda bir kutlanan 8 Martla değil, hayatın ve toplumsal gelişmenin her alanında, erkek egemen sisteme karşı mücadeleyi yükseltmekle ancak mümkündür. Bu mücadelenin -kadının toplumsal yaşamdaki yerinin- sınıf kardeşleri erkelerle, dayanışmak ve egemenlere karşı verilecek olan mücadeleyle kalıcılık kazanılabilinir. Bunu erkeklerin ve kadınların bilince çıkarmasıyla mümkün olacağı, günümüzde Kürdistanda ve Rojavada Kadınların erkeklerle omuz omuza verdikleri devrimci mücadeleyle kanıtlandığını yaşanmışlıklarla görüyoruz ve şahit oluyoruz.

Bugün tüm dünyada kadına yönelik şiddetin kaynağı erkek egemen zihniyetin kendisi olduğu bilinmiyor değil. Onun için kadın erkek dayanışması ve sınıf mücadelesinde omuz omuza verilecek mücadeleyle kazanılacağının kaçınılmazlığını Kürdistan dağlarında Kadın gerillaların verdiği mücadelede görüyoruz.

O halde, kadın kendisini ev işlerine ve erkeğin emrine ve ondan gelecek talimatlara göre kotlamamalı. Tam tersi, gerek dışarıda ve gereksede evde alınacak her kararın bir zat alanı uygulayıcısı ve uygulatanı kendisi olmalı olmalıdır.
Resul Erenler
6-Mart-2019

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz