DOSYA: MARAŞ KATLİAMINA GETİREN SÜREÇ – 2

0
689

Kırıkhan Olayları

Geçtiğimiz yazıda bir yazı dizisine başlayarak Maraş Katliamı’na gelen süreçte o bölgede yaşanan Kızılbaş – Kürt katliamlarını ele alarak Elbistan olaylarıyla bir giriş yapmıştık. Bu yazıda ise 5 Mart 1971 tarihinde Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde Kızılbaşlara, sol-sosyalist kesime karşı yapılan katliam girişimini değerlendireceğiz

Öncelikle Maraş Katliamı’na getiren süreç olarak belirlediğim bu başlık yersiz değildir. Çünkü Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde de hedef yine Kızılbaşlar, Kürtler, sol-sosyalist kesimlerin olması tesadüf eseri ortaya çıkan bir sonuç değildi.

Bu durumda bize şunu gösteriyor ki hangi rejim gelirse gelsin, yer neresi olursa olsun,  Kürtler Kızılbaşlar ve sol-sosyalist kesimlere karşı olan politikaları değişmeyeceğinin göstergelerinden biri gibiydi Kırıkhan.  Bu tezi destekleyen en önemli olgu ise, Kırıkhan ilçesinde hedef alınan Kızılbaş Kürtlerin büyük bir bölümü Osmanlı döneminde baskı ve zulümden kaçarak Elbistan ve Malatya’nın Akçadağ Kürecik nahiyesinden gelmeleridir.

Bir tarafta yoksulluk diğer tarafta ise sistemin baskıları da hız kesmeden devam ediyordu.  Yine de her şeye rağmen her geçen gün nüfusları artarak çoğalan Kızılbaş Kürtlere iş imkanı vermeyerek adeta yoklukla terbiye etmeyi hedefliyorlardı. Fakat Kızılbaşlar en zor koşularda yaşamalarına rağmen tarihin hiç bir döneminde onurlu duruşların da taviz vermeden yaşamlarını sürdürmeyi başarmışlardır.

Tarihte buna verilecek birçok örnek var aslında. Bunlardan biri de 1915 yılında Osmanlı’nın Akçadağ Kürecik nahiyesinde 100/10 vergilerin 100/ 25’e çıkarmasını kabul etmeyerek karşı çıkan Kürecik aşiretin de Mehmet Ali Axıke’nin öncülüğünde halkın bir kısmının da desteğini alarak bu duruma isyan etmiştir.  Mehmet Ali bu vergi artışını ret etmesi üzerine Osmanlı devleti müdahalede bulunmuş,  Kasımoğlu Mehmet Ali’nin yoldaşlarıyla çıkan çatışmada 3 kişi hayatını kaydetmiştir. Mehmet Ali’nin de içinde bulunduğu 3 kişi ise Harput’da idam edilmiş. Osmanlı döneminde bu bölgelerde aynı durum ve baskı süregelmiş.

Dolayısıyla Kürt Kızılbaşlar da geçimlerini sağlayabilmek için iş imkanların olduğu bölgelere çalışmaya gitmek zorunda kalmaları sonucu, daha fazla iş imkanının olduğu Hatay bölgesine doğru bir göç söz konusu olmuş. Bu göçler 1915 yıllarını dayanmaktadır.  Hatay bölgesine gelenler odun ve kömür işlerinde çalışarak zamanla bu bölgeye yerleşmiştir.  Oraya çalışmaya giden Kürtler ise Sinamilli, Atmî (özellikle Kaşanlılar-Qoşon) ve Kürecik aşiretine mensup Kürt Kızılbaşlar olmuştur.

Hatay KırıkHan ilçesine gelen ailelerde isimleri öne çıkanlar başta Koco Elbistanlı ve Ali Göçmen ailesi geliyordu ve bunun yani sıra o bölgeye giden binlerce ailenin olduğu biliniyordu.

Osmanlının dağılması sonucu Hatay’nın Suriye toprakları sayılması o bölgeye gidenlerin Suriye tarafında kalmalarına neden oldu. Ancak uzun bir zaman geçmeden 1939 yılında yapılan bir referandum sonucunda Hatay’ın Türkiye’ye katılma kararı almasıyla başta Doktor Nuri Dersimli olmak üzere birçok Kızılbaş Kürt Bın Xat dedikleri Afrin tarafına geçmek durumunda kaldı.

Nuri Dersimli ise 1937 – 38 Dersim katliamından kurtulup buralara sürgüne gelmek durumunda kalmıştı. Aslında tarihten beri Afrin Kürtler için son derece önemli bir şehir olmuştur ve halen o günkü önemini bu günde korumaya devam ediyor. Yukarıda da belirttiğim gibi o bölgede kalan Kızılbaş Kürtlerin büyük bölümü de yine Elbistan bölgesinden oraya yerleşen Kızılbaş Kürtlerdir.

Her katliam ve girişimi ardından Kızılbaşlar ve Kürtler oldukları yerden göç etmek zorunda kalmış. Çünkü o dönemlerden sonra baskı artıyor ve yaşanılmaz kılınan bölgeler yaratılıyor. Geçinmelerine izin verilmiyor.

Osmanlı da olduğu gibi sonrasında da’ Cumhuriyet kurulunca da Kızılbaşlara, Kürtlere, farklı kültür ve kimliklere yaşam hakı tanımıyordu. Cumhuriyet başta Kızılbaşlar olmak üzere farklı tüm kültürleri ortadan kaldırıp yok etmek için adeta ülkenin dışına süpürmek istiyordu.

İşte Hatayın Kırıkhan ilçesinde yaşanan katliam girişimi de bu planın bir parçası niteliğindeydi. Bir çok yerde olduğu gibi burada da yürütülen bu asimilasyon ve soykırım politikası yüzünden insanlar yeniden yerlerinden edilmiş ve baskı altında tutulmuşlardır.

Kırıkhan Cumhuriyet tarihinin onlarca Kızılbaş katliamından biridir. Toplamda 2 kişi ölmüş, 17 kişi yaralanmış, Kırıkhan’da Kızılbaşlara ait onlarca ev ve iş yeri yıkılıp yağmalanmıştır. Daha da önemlisi 70’li yılların sonlarına kadar devam eden diğer Kızılbaş katliamlarının da öncülüdür.  Bu katliam girişiminin en çarpıcı yanı ise yıllar boyunca sürmesi ve o yıllarda devletin bu duruma göz yummasıydı. Faşist ve gerici güruhlar yıllarca Kırıkhan’ı ötekilere ve ilericilere baskı ve zülüm uyguladı.

Olayların gelişimini daha iyi anlayabilmek için bölgenin o yıllarda dönüşen sosyal, kültürel ve siyasal yapısına bir göz atmak gerekiyor. 1970’lerde Kırıkhan’a, yakın bölgelerde yaşayan Kürtler, Kızılbaşlar ve Araplar gelip yerleşmişlerdi. Başlarda ülke genelinde olduğu gibi Kızılbaşlar toplumunun büyük çoğunluğu CHP’ye oy veriyordu. Yıllar içinde gelişen demokratik muhalefetin sonucu Kızılbaşlar  TİP’e yönelmeye başladılar. Zamanla ilçede TİP ve DEV-GENÇ örgütlenmeleri başlamasıyla bu örgütlenmelerin de rahatsız olan bazı çevreler altan alta Malatya ve Maraş katliamına giden yolu alt yapısını da oluşturmayı hedefliyorlardı.

Kırıkhan katliamın girişimini tanıkların anlatımların da her şeyi ortaya koyuyor aslında:

Ali Göçmen’in anlattımları:

1960 ’lı yıllarda, Alevi halk ozanlarının kimi konserlerine yapılan saldırıları ve saldırıların en büyüklerinden biri olan 1967 Elbistan Katliam Girişimi’ni yeterince bilmeyen kamuoyu, 1971’deki Kırıkhan Olayı’nı da yeterince bilmiyor. Bu olayın baş mağdurlarından birisi olan gazeteci ve politikacı Ali Göçmen, 2010 yılı içinde ‘Olaylar, Tanıklar, Aleviler’ adlı kitabıyla her iki olayı da ayrıntılarıyla bilince çıkardı. Ki, bu iki olay adeta sonraki Alevi katliamlarının habercesiydi ve unutulmaması gerekiyordu.

Ali Göçmen, adı geçen kitabın ilgili bölümlerini basımdan önce bir çalışmamız için bize de göndermişti. Burada; Kırıkhan’ın tarihi, Koco ağaların ve ailesinin Elbistan’dan buraya gelişlerinin ardından Malatya, Maraş, Antep ve Suriye/Afrin’deki akraba ve aşiret mensuplarını buraya toplamaları; yörenin etno-dinsel yapısı, öncelikle Ermenilerin tasfiyesi ve alacaklarının üzerine oturmak için başvurulan yöntemler; devletin makbul adamı Dr. Ali Muharrem Civelek, daha çok Sünni ağalarla işbirliği içine girerken; eski bir Kürt paşasının eşi olan ve kendisini İstanbul’da okutan eşi Cevriye Hanım’ın Aleviler ve Kürtlerle ilgilenmesi; Türkiye İşçi Partisi’ndeki faaliyetleri ve nihayet 1971 Kırıkhan Olayı konusunda ayrıntılı bilgiler vermekte ve anekdotlar aktarmaktadır.

Şaban Bakır’ın anlatımları:

”Kırıkhan, farklı etnik köken ve mezheplerde insanların birbirine kırdırılma politikasının ilk denendiği yerlerden birisidir. 70’li yıllarda sivil faşistler eğitim kampları açarak buralarda silahlı eğitim görüyorlardı. Bu komando kamplarında eğitilenler, insanlar arasında ikicilik yaratarak yapmayı düşündükleri katliamın zeminini hazırlıyorlardı.

1 mart 1971’te Alevilerin çoğunlukta olduğu bir mahalledeki Hamidiye camiine ses bombası atıldı. Bu saldırıyı başlatmak için hazırlanmış bir provokasyondu. Olayın ertesi günü faşistler çevre il ve ilçelerin sağ partilerinin il başkanlarına çağrı telgrafları çektiler. Belediye hoparlörlerinden saldırıyı teşvik eden ”Cuma günü miting yapılacağını, bugünün cihad günü olduğunu” belirten propaganda ve anonslar yaptılar. Bu anonsları emniyet ve jandarma yetkilileri de duyuyordu ama önlem alan yoktu. Saldırı hazırlıklarını ali göçmen öncülüğünde valiye ve emniyet müdürlüğüne iletmek üzere partili arkadaşlarımızla Antakya’ya gittik.

Ayrıca durum Kırıkhan Kaymakamlığı’na ve Garnizon Komutanlığı’na da iletildi. Bize ”devlet güçlüdür, her türlü önlem alınmıştır.” diyorlardı. 5 mart günü çevre il ve ilçelerden gelen 20-30 bine yakın saldırgan Kırıkhan’a yığıldı. Aynı gün sabahın ilk ışıklarıyla Ali Göçmen’in yanında olmak için matbaasına gittik. İlk ve kesin hedef burasıydı zira. Ali Göçmen, akrabalarından Hüseyin Tepe, Hasan Atalan, Hüseyin Tayyar, ben ve 5 arkadaşımız daha matbaadaydık. Biraz sonra Arap Alevilerinden de 40 kişi oraya geldi. Az sonra da Sünnilerden TİP üyesi birkaç arkadaşımız daha yanımıza geldi.

Kırıkhan çarşısı kaynıyor, cihad çağrıları ve faşist sloganlar yankılanıyordu. Cuma namazından çıkanlar ve dışarıdan gelenlerle 30 bin kişiyi aşkın bir topluluk oluştu. Önlerinde rehberleri olmak üzere üç koldan saldırıya geçtiler. Liseye giden öğretmenlere saldırıyorlar, dövüyorlardı. Küfür ve hakaretler ederek bayan öğretmenlerin etek ve saçlarını, erkek öğretmenlerin de bıyıklarını kesiyorlardı. Saldırganlardan bir grup Alevi mahallelerine yöneldi. Evleri, iş yerlerini yakıp yıkıyor; tekbir çekiyor; ”bunları öldürüp cennete gideceğiz.” diye çığlık atıyorlardı. Bir başka grup ise bulunduğumuz matbaaya ve Dağyeli Gazetesi’ne saldırdı. Diğer bir grup da yörede yardımseverliğiyle, hastalarına yakınlığıyla ünlenmiş Sünni kökenli ve TİP ilçe üyesi olan İzzettin İyiel’in muayenehanesine ve eşine ait eczaneye saldırıyorlardı. Her taraf yakıldı, yıkıldı. Saldırıdan korunmak için Türk bayrağına sarılan İzzettin İyiel buna rağmen yaralanmaktan kurtulamadı.

Öte yandan biz matbaaya saldıran grubu püskürtmeye çalışıyorduk. O sırada bir bomba atıldı ve matbaa yanmaya başladı. Dışarı çıksak saldırganlar öldürecekti hepimizi; içerde kalırsak da cayır cayır yanacaktık. O sırada yanımızdaki arkadaşlardan Kasım İnal arka taraftan dolanıp kamyona yetişirse eğer kamyonu kalabalığa sürebileceğini ve saldırganlar ertafa kaçıştığı sırada bizim kendimizi dışarı atabileceğimizi söyledi. Kasım dışarı fırladı ve kamyona yetiştiği anda gözümüzün önünde taş ve sopalarla kafası parçalanarak öldürüldü. Kanlar sağa, sola sıçrıyordu. Ve matbaa göz gözü görmez haldeydi. Çareyi çatıya çıkmakta bulduk. Askeri birlik geldi ve çatıda bulunan Ali Göçmen’i ve beni alıp iskan taburuna götürdüler. Ertesi gün savcılığa çıkardılar ve bizim adımıza hazırlanmış ifadeleri imzalamamızı istediler. Biz bu ifadeleri reddettik. Savcı ”Komünistler, dinsizler! Her şekilde sizi içeri atacağım, imzalayın ifadeleri!” dedi. Ben savcının odasındaki daktiloyu savcının hakaretlerine ve düşmanca tavrına dayanamayıp fırlattım. Bizi Antakya Savcılığı’na gönderdiler. Aynı oyun orda da dönüyordu. ”Bu komünist ve dinsizleri içeri atmak için ne yapılması gerekiyorsa yapın!” diye bağırıyorlardı. Hasan Atalan, Ali Göçmen ve ben orada da direndik ve bizim için hazırlanan ifadeleri reddettik. Savcı, ”bu Komünistleri neden halkın eline vermediniz de getirdiniz, kurtulmuş olurduk bu dinsizlerden.” diyordu. Bir gün sonra Adana’ya götürüldük. Ali Göçmen’i Adana’da; beni ve Hasan Atalay’ı Bursa cezaevine gönderdiler. Tam 11 ay bizi içerde tuttular. ”

Ali Has’ın saldırılarla ilgili anlattıkları:

”Kırıkhan’da olaylar esnasında henüz çocuk denecek yaştaydım ancak olayları anlayacak durumdaydım. O tarihte Aktil’li Hamza ve İlyas Çiftçi’nin iş yerleri yağmalandı. Ekonomik olarak gelişme potansiyeli taşıdıkları için bu aileler ve iş yerleri hedef alınmıştı. Bunlara benzer başka Alevi ailelere de zararlar verildi. Ama asıl hedef göçmen ailesi ve Bektaş Göçmen’di. Saldırganlar amaçlarına o tarihlerde yeterince ulaşamamış olsalar da bu katliamlara devam ederek 77-78’e kadar sürdürerek Aleviler’in Kırıkhan’dan ayrılmalarını sağladılar. 1978’de bir cenazeyi bahane eden MHP ve ülkü ocakları yine saldırdılar, yağmaladılar ve dağıttılar. Bu saldırılarda benim de iş yerimi de yağmaladılar. Saldırılar üzerine can güvenliği nedeniyle iş yerimi bırakıp gitmek zorunda kaldım. Sabah geldiğimde iş yerimin yağmalandığını gördüm. Bu saldırıdan iki gün sonra gecekondu mahallesinde tüp patlaması sonucu yedi kişinin can vermesi o dönemde akıllarda soru işaretleri oluşmasına sebep oldu çünkü bu aile saldırganların hedefi olan Alevilerdendi. Kaşanlı olan bu ailede anne, dede ve dört çocuk yanarak can verdiler. Bu ailenin ölümü görgü tanıklarının anlattıkları dikkate alındığında şaibeli bir olay olarak tarihe geçti. Bizim oralı çok sayıda arkadaş mağdur oldu Kırıkhan saldırılarında.”

Saldırının mağdurlarından Ali Yumuşak’ın anlatımı:

”Büyük olayların patlamasından bir hafta önce 28 Şubat’ta camiye pislik atıldığı haberi yayıldı. Bu propagandayı bütün çevre il ve ilçelere yayarak güç toplamaya, ortam hazırlamaya çalıştılar. Gerekli hazırlıklardan sonra camiye bomba attılar. Arkasından 5 Mart Cuma günkü saldırılar yaşandı. Tahminen 250-300 kişilik kamyonlardan oluşturulmuş bir konvoyla ellerinde saldırı araçlarıyla Alevi mahallelerine saldırdılar. Çarşıda bulunan Ali Göçmen’e ait matbaanın önünde toplandılar. Matbaanın arkasındaki boş arazide otlayan Ali Göçmen’e ait 200 koyunu kurşunlayarak ve keserek telef ettiler. Matbaa içerdekilerle birlikte yansın diye üstüne benzin döktüler. İçerde bulunanlar saldırılara karşılık vererek çatıştıkları için kurtuldular. ”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz