Devletin Maraş’a yaptığı zulmün sonu da gelecek

0
350

AZİZ TUNÇ

OHAL’la birlikte Kürdistan ve Türkiye halkları topyekûn bir saldırının karşısında direnmektedirler.

Elbette en büyük zulüm, en çok direnenlere yapılmaktadır. Bu anlamda baskının ve zorbalığın en katmerlisi Kürdistan da yaşanmaktadır. Aynı şekilde Kürdistan ve Türkiye halklarının temsilcilerinin daha yoğun bulundukları İstanbul gibi metropollerden de baskının en zorlusu yapılmakta buna karşın büyük bir öfke birikmekte, kararlı bir direniş geliştirilmektedir.

Böyle zamanlarda taşralarda yapılanların çok fazla dikkat çekmediği bilinmektedir. Basının da bu koşullarda sınırlı olanaklarla ve yine baskılar altında çalışıyor olması, taşraya daha fazla kadro ve imkan ayırma olanaklarının olmaması, kamuoyunun taşra şehirlerinde olan bitenden haberdar olmasını engellemektedir.

Hâlbuki sistem ve devlet, böyle zamanları taşra şehirlerine yoğun baskılar yaparak, oraları demokratik güç ve odaklarda temizlemenin aracı ve fırsatı olarak değerlendirmektedir. Aslında bu stratejik bir politikadır. Bugün Türk devleti bu denli baskıyı uygulayabilme olanak ve kabiliyetine sahip olabiliyorsa, bunu, taşradaki onlarca şehri demokratik muhalefet odaklarında ve demokratik toplumsal yapılardan
temizlemiş olmasına borçludur. ‘Neden metropoller ve Kürdistan dışında demokratik toplumsal mücadele gelişmiyor’ diye hep kızarak, hayıflanarak sorduğumuz bir soru vardır. İşte o sorunun cevabı birazda belirtilen gerçeklikte gizlidir. Devlet, ‘etrafını’ demokratik güçlerden temizleyince bazı bölge ve şehirlerin gücünü zayıflatmak ve sınırlandırmak kolay olmaktadır. Bu politik hesapla, taşrayı denetim altına alan devlet, geniş bir topluluğu ifade eden ‘taşralıları’ toplumsal hayatın dışında veya demokratik mücadelenin karşısında konumlandırabilmektedir. Böylece devlet, aynı zamanda metropolleri de kontrol etmenin imkânını yaratmış olmaktadır. Bu yolla çevreyi denetim altın alan, merkezi de kontrol edebilen devlet, kendi güvenliğini sağlamış ve genel demokratik gelişmeyi önlemiş olmaktadır.

Bütün bunlar, bugün yine devletin Maraş’ta yaptıklarına dikkat çekmek için yazıldı. Maraş’ta OHAL’le birlikte demokratik toplumun ana gövdesini oluşturan Kürt -Türk Alevilere karşı dehşetli bir baskı uygulanmaktadır. 12. Eylülden de aynı şekilde olmuştu. Maraş işkencenin en kanlısının, zulmün en kuralsızının yaşandığı yerlerden birisiydi. Bugünde benzer bir durum yaşanmaktadır.

Maraş’ta, Maraş’ı etnik ve dinsel arındırmaya tabi tutmak amacıyla yapılan katliamdan sonra, demokratik muhalefet bastırılmış ve demokratik muhalefetin tabanı olan Kürt-Türk Aleviler, Maraş’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Böylece arada geçen yıllar boyunca, Maraş’ın demokratik toplumsal zemini Maraş’tan kopmuş, kanlı- kara Maraş diye tanımladığı Maraş’a sahip çıkmamış, bundan ısrarla kaçınmıştı.

Ancak son yıllarda bu durumda bir değişiklik başlamış ve hızla gelişmiştir. Önce Maraş katliamı derli toplu bir biçimde incelenerek açıklığa kavuşturulmuş, yanlış bilgiler ve algılar giderilmeye çalışılmıştır.

Buna bağlı olarak diğer birçok olgunun yanında Maraş’la ilgili olarak negatif tanımlamadan vazgeçilmiş, Maraş’ın Kürtler ve Aleviler için anlamı ortaya konmuş, bu yaklaşım toplum tarafında onaylanmıştır. Böylece Maraş’la yeniden buluşma gerçekleşmiş, Maraş’ın nefes boruları canlanmaya başlamıştır.

Bu gelişmenin hemen akabinde ortaya çıkan seçim atmosferi Türkiye ve Kürdistan’da olduğu gibi Maraş’tan da daha özel olarak büyük bir değişimin doğmasına yol açtı.

Belirtilen yaklaşımın sonucunda, ortaya çıkan bu değişimle seçimlere giren HDP, çok sınırlı olanaklarla, yetersiz örgütlülüğüne rağmen, 10 bini Maraş’ın merkezinde olmak üzere, Maraş’ta 35 bine yakın oy aldı.

HDP nin yıllar sonra Maraş’ın merkezinde ve tüm ilçe ve köylerinde seçim çalışması yapması, toplumun tüm kesimlerinde oy alması, Maraş’ta mitingler yapması, Maraşlı halkların hepsinde çok önemli bir etki yapmıştı. Seçimlerin bitiminden hemen sonra, bu başarılı sonucun elde edilmesinde büyük emeği geçen HDP il ve ilçe eşbaşkanları, adayları ve aktif çalışanları, ortaya çıkan bu gelişmeyi daha ileri taşımak için heyecanla çalışmalarına devam ediyorlardı.

Ancak, HDP’nin Maraş’ta gösterdiği başarıyı içine sindiremeyen devlet, bir yanda bunu hafızasına kaydederken, diğer yandan da OHAL öncesinden başlamak üzere HDP yöneticilerini, adaylarını ve çalışanlarını gözaltına almaya, tutuklamaya başlamıştı. İlk olarak Maraş’ta seçimlerde elde edilen başarıya uygun bir kongre çalışması yapılırken Maraş’ın genç, çalışkan ve fedakâr il eş başkanı Erhan Yapıcı bir arkadaşla birlikte gözaltına alındı ve tutuklandı. Bu sürede özellikle Sütçü İmam Üniversitesinde çok sayıda genç arkadaşlar gözaltına alınarak tutuklandılar.

Maraş’ta yaşanan demokratik gelişmenin özneleri böylece etkisizleştirilmek isteniyorlardı. OHAL uygulamasıyla birlikte bu saldırılar yoğunlaştırılmaya başlandı. Arka arkaya yapılan operasyonlarla, Elbistan DBP ilçe eşbaşkanı Halil Hoşoglu, HDP Elbistan ilçe eş başkanı Hüseyin Yıldırım, Hatun Keklik, eski BDP ilçe başkanlarından Ali Kısa, kardeşi Hüseyin Kısa, Bekir Kara, İsmail Yıldız, Sinan, Ekinözü ilçe eş başkanı Oruç Kul, Maraş milletvekili adaylarından Meryem Yıldız ve Ayşenur Vaizoğlu, Dilek Bakır, Pazarcık DBP ilçe eş başkanı Mahmut Aktaş yapılan kongrede il eş başkanı olan Metin Gönülşen ve belki adını daha öğrenemediğimiz birçok arkadaş şu an tutuklanmış bulunmaktadırlar.

Tutuklanan bu arkadaşların bir diğeri de Afşin’in Gözpınar köyünün muhtarı Hasan Gül’dür. Hasan Gül, muhtardır ve devletin temsilini halkının temsiliyle birlikte yapmıştır. Ancak devlet, O’nun kendisine biat eden muhtarlardan biri olmadığını düşünerek bu şekilde cezalandırmaktadır. Muhtar Hasan Gül’ün tutuklanmasına yol açan tek neden, onun sarayın muhtarı olmak istememiş olmasıdır.

Tutuklu bulunan arkadaşların hiç, ama hiç bir suçları bulunmamaktadır. Onların bütün yaptıkları demokratik duyarlılıklarının gerektirdiği gibi davranmaktı. İki seçimi ve devamı günleri onlarla birlikte paylaştım. Seçim çalışmaları boyunca, suç olarak değerlendirilecek hiç bir faaliyetimiz olmadığı gibi, onlar ne yaptıysa hepsini ben de yaptım. O insanların orada zorla tutulması için bir tek hukuki neden yoktur. Devlet siyaseten Maraş’ta demokratik gelişmeye izin vermek istemiyor ve arkadaşlarımızı tutuklamalarının yegane nedeni budur.

Maraş ve ilçelerinde tutuklanan tüm arkadaşlarımız suçsuzdur ve bir an önce serbest bırakılmalıdırlar. Yüreğimiz onlarla birlikte çarpıyor, onlarla birlikte çarpacaktır. Onlar Maraşlı halkların vicdanı ve geleceği aydınlatacak olan ışığıdırlar. Selam olsun Onlara, Onların mücadelesine, fedakârlığına ve direnişine. Hiç bir zorbalık ve hiçbir hukuksuz baskı Maraş’ın özgürleşmesine, Maraş’ın Kürt-Türk ve Çerkez halklarının kardeşçe bir arada yaşamalarına engel olamayacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz